24 Mayıs 2010 Pazartesi

lostum, lostuuum!

eh lost..öeh lost..ööeeeeeeeeh be lost! kızıyorum ama hakkım da yok, biliyorum. sonunda hayatın anlamını falan açıklayacağını sanmak saçmalığın ta kendisiydi zaten.

ii dalga geçtin bizimle lost! dicek hiçbişi bulamıyorum, lost. 6 yıl be! dile kolay.

hele o final sahneleri... karşında bizim gibi saftaronları buldun, anıra anıra gül, geç dalganı. "ne güzel kerizledik bu salakları!" diye kikirdeşen oyuncular birbirlerine sarılır, helalleşir. jek'le babası giderayak suyu bulandırcak bi ölümlü, zamanlı felsefik muhabbet tutturur ki, benim gibi zevzekler "dur lan, aslında bişi diyo ama ben anlamadım galiba." diye iyice mala bağlasın, bi halt anlamadıklarını cümle aleme açık edip rezil mi olacaklar acaba diye iyice dertlensin.

amaaan..neticede, bi halt anlamadım ben bu sondan. hissettiklerimse şunlar: neticede mutlu son oldu. herkes cennete gitti. zaten ada da arafmış. o ışıklı yer de cennetmiş. zebaniyi geberttiler. sevenler birbirine kavuştu. hırs kurbanları hatalarını anladı. tövbe etti fln. hügoylan bünyamin cennetin bekçisi oldu. jek de ilk bölümde gözünü açtığı yere uzanıp gözünü kapadı. yani, demek istiyo ki, "benim bi gözümü açıp kapamam burda bi an sürdü, sizse 6 yıl kaybettiniz. muhahahah!"


30 saniyede lost adlı parodinin çıkmasını bekliyorum ben şimdi. her bölümden sonra iyica yamulan beyinlerimizi, hayatımızın yüklü bi kısmını bu diziye harcadık, bari dalgasından neşemizi bulalım.

THE END.

milliyet'te gördüğüm bir yorumda kendimi buldum: "Acaba ben mi tam farkına varamadım, çok müthiş bi final oldu da ben mi anlayamadım? 6 sezonun en kötü bölümü mü? Acaba şoktayım da müthiş bir bölümü farkedemiyor muyum?"