17 Ekim 2010 Pazar

nefret dolu olmak kendi başınayken bir şekilde tolere edilen bir durum, ama evde bir nefret dolu daha varsa.. cinnete giden yolun böyle bir başlangıcı olsa gerek.

çözüm nedir gerçekten bilemiyorum. bütün olay bi herif bulup çift olmak mı yani? bu mudur hayatın anlamı. çift olunca normal mi hissedicem. ne acı. toplumun kuralları ne kadar işlemiş kanıma. dönüp dolaşıp tüm sorunların çözümü, sosyal zavallılıktan kurtulmanın tek yolu olarak çift olmayı buluyorum. insanların ilişki için cinayet işlemelerine şaşırmamak gerek.

en önemsiz kişinin düşünceleriyle bile yıkılabilen (ya da çoşabilen) biri olarak toplum içinde tek başıma gururla var olmayı gerçekten hissederek) asla başaramayacağım sanırım.

bir ilişkiye kapağı atmışların, genelde kadınların, ya çift ol ya da öl! kafasıyla savaşmam söz konusu bile olamaz. bu durumda ya, onların bana layık gördüğü başka bir zavallıyla mecburi bir çift oluşturacağım ya da dışlanmış bir tek olarak zor bir hayat geçireceğim. iki türlüsü de bok. hangisi daha bok bilemiorum. keşke güçlü olsam da yalnızlığı sadece görünüşte değil de gerçekte de kabul edebilsem. şu ana kadar bu kaçınılmaz gerçeği yalnızca kendime acımak anlamında idrak edebildim. hala saçma bir şekilde kabullenebilmiş değilim. umut dünyası. dünya üzerinde olup olmadığını bile bilemediğim bir şeyin hayali.

şu 2012 geyiği keşke gerçek olsa, keşke zihinsel bi aydınlanma yaşasak insanlık olarak. belki bu cendereden kurtulurdum o zaman.
insanların sosyal medya ve gecıtlarıyla hava basması acayip derecede sinirimi bozuyor. lanet olsun! çok sosyaliz ve çok fena eğlenioruz! reklamları. cehenneme kadar yolunuz var!

13 Ekim 2010 Çarşamba

tamam..çok boktan bir bloggerım kabul ediyorum. mükemmeliyetçilikten vazgeçmek gerekiyor artık yavaştan yaş kemale eriyor. (diyorsun!)

bence birileri, gelişigüzel zamanlarda facebooktan veya cepten mesaj atacak bi program geliştirmeli. kendimizi kandırmaya ihtiyacımız sonsuz. şimdi halimi hatrımı soran, tumblr fotolarındaki gibi "seni deli gibin seviyorummmmm..sen yıldız olsan ben gözyüzün olurum" sululuğunda bi mesaj alsam mutlu olmaz mıyım? olurum.

şimdi, bi yazılımdan gelen mesajı ne yapacaksın dememek lazım sayın şekilci altbeyin. üzerinize afiyet vakti zamanında benzeri mesajlar kutularımıza düştüğünde onlara nasıl davrandık, tabii ki kıçımızla gülerek! çünkü may frend, herkes taklitçilik peşinde, zırvaları, ordan burdan duydukları klişeleri o kadar özümsüyorlar ki, gerçekten hissediyorlarmış gibi bize satmaya çalışıyorlar...yemezler!

ama insanız, o kadar dizi izliyoruz fln, beynimiz yıkanıyor haliyle. e sevgiye de hiçbir zaman doyamadık (seni de katıyorum alt beyin) o halde her türlü sevgi gösterisine aslında açığız/açız. yazılımdan gelse bile. hiç olmazsa ondan gelen güzel kelamlar siberalemin sonsuzluğunda ilelebet dolanacak, gerçek olduğunu iddia eden insanlardan duyduklarımızın aksine.

kış gelirkene..

her yaptığım iş gibi büyük bir gazla başladığım bu blog işini de savsakladım.
"çocuum yazın ne yaptın?" temalı bir kompozisyon yazamıcam şimdi. insan-ı kamil olamadım hala tabii ki. ama araştırmalarım sürüyor.



en iyi 5 listem:

* andrew vanwyngarden
* veronica mars
* netbook'um <3
* kayra roze
* tumblr